FİZİKİ İŞGAL DEĞİL KÜLTÜREL İŞGAL

09 Jul 2023 Genel 1181

Tanzimat Fermanı ile başlayan yenilik sürecinin ardından Osmanlı İmparatorluğunun devamı olarak kabul görünen ve Cumhuriyet devri ile pekişen kültürel çaptaki işgal halen devamlılığını korumaktadır.

Öncelikle kültürel değişimleri incelerken, devirler içerisinde fiili olarak kültürel bağlamda değişimlere öncülük eden lider şahsiyetlerin tanınması ve dahi bilinmesi gerekmektedir. II. Mahmut’un batıya olan hayranlığını bildiğimiz kadar oğlu Abdulaziz’in doğu eksenli yaşamını o denli öğrenmemiz gerekmektedir. Ayrıca dünyanın belli aralıklarla çeşitli değişim ve dönüşüme girdiğini de göz önünde bulundurmamız elzemdir.

Kültürel çaptaki evrensel değişimlerden birine örnek verecek olursak “1950 yıllarda Amerika kıtasında başlayan Fast Food modeli yemek yeme alışkanlığı yaklaşık 40 yılda tüm dünyada hakimiyetini gösterdi.” Peki, bizim gelenek ve göreneklerimize göre nasıl oldu da bizler ayakta tüketimi yaşayabilmek için sıraya girmeyi göze alırcasına kendi kültürümüze adapte ettik? Ya da nasıl oldu da 16. asırda Muhteşem Süleyman’ın batıya günümüzün tabiri ile brifing verdiği yerden buralara nasıl geldik? Cevap kimine göre basit kimine göre ise geçmişin birikimini konuşmak gerekir ama önce gücün ve yönetenin zihin dünyasına bakılması gerektiği kanaatindeyim. Olayı ve olguları anlamak için bazen çekirdek konular üzerinden kıyaslama yapmak gerekmektedir. Gelin şu örnekle olayı birazda daha aydınlatalım. ‘‘Yaşadığınız aile içerisinde sizleri küçüklükten beri büyüten ve büyümenizde bir fiil faktör olan anne babanız aslında sizler için örnek modellerdir. Sizler onların zihin dünyasının ve yaşam şeklinin birer parçası olarak hayatınıza devam etmektesiniz, ta ki rollerin değişmesine ve güç odaklarının bitimine kadar. Güç size geçtikten sonra sıra sizlerdedir yanı sıra bizlerdedir!

 

Şimdi ise kültürel anlamda yetersiz oluşumuzdaki ve bize ait olmayanı bizimmiş gibi yaşama gereksinimi duymamızdaki nedene gelelim. Her toplumun kendisine göre yaşam şekli, beslenme tarzı, töresel faaliyetleri ve inançsal değerleri vardır. Bu değerleri yaşatma ve yeşertme imkanı kişinin veyahut topluluğun gücü nispetindedir. Bugünün kültürel gücü ise ne yazık ki batının veyahut batı görünümlü tekelleşen topluluğun elindedir. Değişen ve dönüşen dünyada yemekteki servis mantığından tutunda, sinema dünyasındaki aktörlerin kıyafetine kadar etkin ve tekelleşen bir kültür yapısıyla karşı karşıya kalmaktayız. Oysaki 15-16. yy içerisinde taklit edilen sürekli elçiler aracılığı ile gelişmelerden haberdar olmak için topraklarımızda misafir olan batı temsilcileri bugün tersini bizlere yaşatmaktadır. Artan ekonomik ve siyasi gücün, kültürel muktedirliğe yansıması  olduğu alenen görülmektedir. Nasıl ki II. Mahmut gibi Osmanlı padişahını dahi batının hayranlığına düşürecek oranda kültürel yayılım sağlamış ise batı, günümüzde bunu halen sürdürmektedir. Çünkü batı kültürel sömürü mantalitesi ile çalışmayı elden bırakmış değildir.

Milletlerin kendi kültürlerini muhafaza etme veya kültürleri üzerinden hayatlarını inşa etme  amaçlarının yaşam merkezlerine koyulması gerekmektedir. Zira güçlü olanın kendi kültürünü yayma düşüncesi durmaksızın devam edecektir. Milletlerin özellikle fiziki olarak işgali, artık tahakküm kuracak bir başka millet için anlam ifade etmemektedir. Kültürel anlamda kendilerine benzemeleri, yaşam biçimi olarak kendileriyle aynı düşüncede olmaları emin olun ki fiziki işgalin de  üzerindedir. Bizler 1900 yıllarda birçok savaşı birden çok milletle verdik. Lakin kültürel işgalin önüne geçmeyi bir kenara bırakın, artık bizler günümüzde işgalden lezzet almaya başladık.